Müzisyenliğin geldiği son nokta...

     Çok eskilerde canlı müzik yapmak bir ekip işi idi. Canlı performansların en az 5, 6  kişi ile icra edildiği dönemlerde teknoloji, günümüze göre %5'lerde olmasına rağmen, ritimli klavyeler üretilmeye başlayınca, en az 5, 6  parça sazla gidilen işlerde bir klavye bir keman bir klarnet (yada kanun, saksafon, solo gitar vs.) gibi sazlar yeterli hale geldi. Yani üç kişilik bir orkestra, rahatlıkla iş bitirebilmeye başladı. Hal böyle olunca; bateristlere ve ritimcilere canlı performaslarda ihtiyaç duyulmayıp klavyecilere rağbet edilerek, böylece 2, 3 hatta 4 parça saz diskalifiye edilip grup ve orkestraların ederi düşürüldü. Dolayısıyla orkestra ve gurp devri peyderpey kapanma sürecine geçti. Ve ne yazık ki 90'lı yılların başlarında orkestralar 2, 3 parça sazla varlığını devam ettirmeye çalışırken, ritimli klavye teknolojileri de gittikçe gelişiyor ve ilgi görüyordu. Bu durum; o zamanlarda sadece 8, 10 kişilik orkestralarda solo klavye çalan, elektronik piano ve organ çalan müzisyenlerin leyhine işlemişti ve hemen hepsi ritimli klavyelere yatay geçiş yaparak tek düze müzisyenliğe adım attılar. Durum bu hali alınca, ritimli klavyeler daha da gelişerek çok çeşitli style(ritim)lerle bezendi. Hatta bununla kalmadı; costum style ( ritim yazma, editleme ) özellikleri eklendi. Teknoloji; bu yönde geliştikçe, klavye çalan müzisyenler de gelişerek
tek başına adeta 8, 10 kişilik bir orkestranın yaptığı müziği yapabilir hale geldi. Ve böylece orkestra, grup devri tamamen kapanarak yerini "Piyanist Şantör" devrine bıraktı. Aslında teknolojinin nimetlerinden yararlanmak açısından bakarsak; bu gelişimin bir yana faydalı olduğunu düşünüyorum. Ancak mesleki ve sanatsal açıdan bakarsak; bu gelişimden rant sağlayacak bazı firmaların, müzik sektörünü vefasızlaştırması olarak görüyorum. 90'lı yıllarda müzisyen denildiği zaman akla ilk gelen piyanist şantör oluyordu. Oysa daha önceki yıllarda müzisyen denilince, tek bir ünvan değil, bir topluluk anılırdı. 

          Fakat; bu durumu her ne kadar kınasakta, piyanist şantörlüğün de bir bakıma müzisyenlik, bir sanatkarlık olduğunu unutmamalıyız. En azından bu işi hakkı ile icra edenlerin hakkını yememeliyiz. Şahsen ben bir piyanist şantör olarak, bu işin hakkını verebilmek adına çok uğraşlar vermekteyim. Şu an günümüz teknolojisinin ritimli klavyelerde sağladığı hat safhadaki kolaylıkları kullanmak yerine, olabildiğince manuel kullanımı tercih ediyorum. Böylece bir enstrüman çaldığımı ve müzik icra ettiğimi derinlemesine hissediyorum. Bu sayede müzisyenlik vasfı kazanıyor ve devam ettiriyorum. Ülkemizde bugün, benim gibi düşünüp uygulayan binlerce meslekdaşım var. Daha açıkçası; işini iyi yapan ve hakikatten müzisyenlik vasfı bulunan binlerce piyanist şantör var. 

          Bu makalede asıl ele almak istediğim konu şu ki; teknolojinin müzikal alanda bu kadar ilerlemesi, günümüzde müzikten bihaber olup müzisyenliğe soyunan kişilere imkanlar sunmakta. Mesela bu gün herhangi biri gidip, son teknoloji ile donatılmış bir org alıp, hiçbir notaya basmadan, sadece swicth (buton) yöntemi ile, (yada müzisyenler arası deyimi ile; sadece intro, fill, melodi yazılımlı variation, break, ending yöntemleri ile) düğün, ve hatta sözde canlı müzik bile yapabilir hale geldi. Ve üzülerek söylüyorum ki; bunun böyle olmasına olanak sağlayan, bizleriz.  Yani müzisyenlik vasfına sahip piyanistlerin hazırladığı yazılımlar bu durumu daha kolay ve cazip hale getirdi. Biraz açmak gerekirse, şöyle ki;
          Günümüzde üretilen ritimli klavyeler, adeta bir stüdyonun küçük bir kutuya sığdırılmış hali gibidir. Yapabileceklerinizin ufku yoktur ve ister alaylı olun ister eğitimli; bilginiz ve ruh haliniz doğrultusunda harikalar üretebilirsiniz. Örneğin bir ritim yazıp (oluşturup) üzerine bas gitar, solo gitar, solo entrümanlar çalıp ortaya hoş bir müzik çıkarabilirsiniz. Bunu yapabilmek de ancak ve ancak yukarıda bahsettiğim müzisyenlik vasfına sahip kişilerin işidir. Ve nitekim de; fabrikasyon yazılımlarının yanı sıra bugün bu işleri, yani ritimli klavyelerin yazılım, editleme, programlama işlerini yapan yüzlerce belkide binlerce müzisyen var. Ancak bunların bir çoğu bu yazılım işlerini hatalı yapmaktadır. Ve yaptıkları bu hata, yukarıda bahsettiğim müzisyenlikten bihaber olup müzisyenliğe yeltenenlerin, müzisyen camiasına dahil olmalarına olanak sağlamakta, ve sözde, sahte piyanistlerin türemesine sebep olmaktadır... "Bu nasıl oluyor ?" derseniz, şöyle;
          Ritimli klavyelerin style costum (ritim yazılım) tekniğini bilen çoğu müzisyen, eşliğinde nota çalarak müzik yapacak şekilde ritim yazmak yerine, müziği başlı başına yazarak klavye kullanıcılarına yapacak birşey bırakmıyorlar. Bu sayede bir ritim açıp üzerine çalmak ve söylemek yerine, sanki adeta şarkının altyapısını çaldırırmış gibi bu tip ritimleri açıp sadece üzerine söz okuyorlar. Değerli üretici müzisyen arkadaşlarım bunu ne amaçla yapıyorlar anlayamıyorum ama, bu; çakma piyanistler için "armut piş, ağzıma düş" deyimini hayata geçiriyor. Böylelikle bu işi profesyonel anlamda icra eden gerçek piyanistlerin, müzisyenlerin rağbeti azalıyor. Korkarım ki; makale başında bahsettiğim orkestralar ve piyanist şantörlük arasındaki devir atlama oluşumu, günümüzde de piyanist şantörler ve djler, çakma piyanistler(klavyetörler) arasında yaşanmasın.
          Ritim set yazan, yazılım, programlama yapan arkadaşlarıma sesleniyorum. Lütfen yazdığımız ritimlerde intro ve bilimum versiyonlara bir parçanın kendisini değilde, tanıtımını yapacak melodileri yazalım. Hatta hiç intro yazmayalım. Sadece ritim yazalım ki; gerçekten çalabilen, emek sarfeden, bu işi gerçekten bilen gerçek müzisyen arkadaşlarımız kazansın yazdığımız ritimlerle. Ürettiğimiz ritim setlerini bu şekilde satışa sunarsak İşte o zaman haklı kazanç elde etmiş oluruz...

Sevgi ve Saygılarımla Armağan Ünal

Hiç yorum yok: